Mardin gezimi bitirdikten sonra bir zamanlar ilim, irfan merkezi olan Diyarbakır'a gittim. Diyarbakır Mardin kadar tarihi dokusunu koruyamamış, özellikle eski Diyarbakır Evlerinden pek bir şey kalmamış. Diyarbakır'a giderken çok şey bekliyordum ama hayal kırıklığına uğradım. Ulu Cami dışında beni tatmin eden bir şey yoktu.
Mardin'den başlayan yolculuğum Diyarbakır İlçe Otogarında son buldu, Dağkapı minibüslerine binerek Sur'a gittim. İlk durağım Hasanpaşa Hanı oldu. Daha heybetli bir yapı bekliyordum. Beklediğimden daha küçüktü. Ayrıca içindeki mağazalar hanın tarihi dokusunu bozuyordu. Ardından
|
Hanapaşa Hanı |
Ulu Camiye gittim. Kapısındaki aslan-boğa tasvirleri dikkatimi çekti. Avluya girdiğim zaman ise her yer buram buram tarih kokuyor ve çok mistik bir hava vardı. Bizans döneminde kilise, Emevi döneminden beri ise cami olarak kullanılıyor. Revaklarındaki sütun başlıkları Bizans döneminden kalma. Farklı bir mimariye sahipti. Her kenarı farklıydı. Uyumsuzluğun ahengi vardı. Ulu Cami'nin içi de dışı gibi heybetliydi. Üstelik tavan süslemeleri cidden etkileyici idi. Ardından Cahit Sıtkı Tarhancı Müzesine gittim. Tarihi Diyarbakır dokusu en iyi burada anlaşılır diye düşünüyorum çünkü tarihi binalar yan yanaydı. Müze Cahit Sıtkı'nın doğduğu evdi. Müzede pek bir şey yoktu. Kısa süren dolaşmamın ardından UNESCO Dünya
Mirası Listesinde olan Diyarbakır Surlarını gezmeye başladım. 1930'lu yıllarda vali şehirde hava akımı olmuyor bahanesiyle surların tamamını yıkmaya karar verir. Ancak Türkiye'ye gelen Avrupalı arkeolog bu surların çok eskiye dayandığı ve çok önemli olduğunu rapor etmesine rağmen bugünkü Dağkapı Meydanı olan yerlerdeki surların yıkımına mani olamamış.
Diyarbakır tam manasıyla güvenli bir şehir değil. Üstelik turla değilde tek gezmek biraz sıkıntı olabiliyor. Pitbull tarzı köpeklerle dolaşan çok genç var, ve tasmaları olmuyor genellikle. Ayrıca yolda yürürken birisi cezaevi mahkumu olduğunu ve benden para istediğini söyledi bende bir şey demeden yanından uzaklaştım. Ve Sur'un bi kısmı halen yıkık vaziyette. Ara sokaklara girmek cesaret ister.
|
Ulu Cami |
Diyarbakır Surlarını gezdikten sonra şehrin kalbi olan Kaleye gittim. Eski Çağ uygarlıklarından, Artuklulara, Osmanlıdan, Cumhuriyete bu bölge Diyarbakır'ın yönetim merkezi olmuş. İç kalede Artuklu saray kalıntıları mevcut. Süleyman Cami, Hükümet Konağı, Jandarma Kışlası, Amida Höyük, Sahabe mezarları ve Ermeni kilisesi bulunmakta. İlk olarak İç Kale surlarının üstüne çıktım. Manzara harikaydı. Hevsel Bahçeleri yemyeşildi. Ardından Süleyman Camini gezdim. İnsanlar buradaki sahabe mezarları başında dua ediyordu. Ardından Amida Höyüğe bakıp, Arkeoloji Müzesine gidiyorum. Gişedeki adam başta 18 yaşından küçük olduğum için yanımda birinin olması gerektiğini söylüyor. Çok sinirlendim, Pergamon'u tek başına gezen ben, keza Ayasofya, Topkapı, Dolmabahçe vs... Diyarbakır Arkeoloji Müzesini gezemiyormuşum. Ardından güvenlik görevlileriyle konuştum ve olayı halletim müzeyi dolaştım, büyük bir müze değildi. Ama bulundukları binalar çok güzeldi. Yine müzenin bahçesinde bulunan Ermeni kilisesi kapalıydı, gezemedim.
|
Cahit Sıtkı Tarhancı Müzesinin bulunduğu sokak |
İç Kale ardından son olarak Dört Ayaklı Minareye gittim. Çok değişikti, bir türlü anlam veremedim neden koca minareyi 4 sütuna oturtmuşlardı. Galiba türünün tek örneği. Sütunlar 2015 olaylarında zarar görmüş. Azizi şehitlerimizi Allah rahmet eylesin. Dört Ayaklı Minare'nin az ilerisinde Surp Giregos Kilisesi bulunmakta, kilisenin içine girmedim ama çan kulelerinin fotoğraflarını çektim. Ardından minibüslere binip otogara gittim ve bir gezimede nokta koymuş oldum.
|
İç Kale eski kolordu binası |
|
Ulu Cami |
|
Dağkapı |
|
Cahit Sıtkı Tarhancı Müzesi |
|
Hz. Süleyman Cami |
|
Yeniden inşa edilen sur ve Fatihpaşa Cami |
|
İç Kale |
|
İç Kalede Atamızın kaldığı ev |
|
Ulu Cami kapısı |
|
Dört Ayaklı Minare |
|
İç Kale
|
Yorumlar
Yorum Gönder